Pazar, Ağustos 12, 2007

Misafir Umduğunu Değil, Bulduğunu Yer

Az önce tv izlerken birşey gördüm... Bir tv programında başka bir programının yapımcısı konuktu ve kendi programını anlatıyordu... Konuk programcı Bruce Parry diye birisiydi; Discovery Channel için Going Tribal diye bir program yapıyormuş kendisi. Bu programda bazı kabilelere konuk olup onlara uyum saglamaya, onları anlamaya calışıyor vs... Programın linki burada, yakın zamanda videoları vs indirip program hakkında bilgimi arttıracağım sanırım...
Link

Peki bu programda nedir bu kadar ilgimi çeken derseniz, cevap şöyle olacaktır; İlgimi çekecek kadar görüntü izlemedim, ancak programını anlatırken söyledikleri birşeyler çağrıştırdı, yazıya dökeyim dedim. Aklıma gelenler ise şöyle duruyorlar;

Bruce abimiz konuk olduğu kabileleri anlamak, daha iyi tanımak ve yakın olmak için onlarla birlikte, onlar gibi yaşıyor... Yemek olarak onların yediği kurtları yiyor, ilaç olarak onların böceklerini, zehirlerini kullanıyor, kulağını temizlemek için onlar gibi ufak kurtları kulağının içine sokuyor [:S] vs vb. Avlanmak, beslenmek, temizlik vs tam olarak onlar gibi davranıyor... Böylece anlamaya çalıştığı kabilelerin kendisini daha iyi kabul edeceğini düşündüğünü belirtiyor... Eğer onların yediği bir kurt'u iğrenç bulup yemezsem bu ufacık ayrıntıdan bile rahatsız olabiliyorlar diyor[ne acı!]. Onlara bir misafir olduğunu ve iyi bir misafir olmak için uyum sağlamanın gerekliliğini dile getiriyor. Bencede çok haklı! İnsanlar içinde olmak istediği ortamlara, koşullara uyum sağlamayı bilmeliler...

Bruce abinin kabilelerle olan ilişkilerini insan işkilerine, iletişimine uyarladığınızda ise karşınıza bir gariplik çıkar. Ev sahibi olursunuz, insanların sizin koşullarınıza uymasını beklersiniz. Aynı başlıktaki atasözümüzdeki gibi. Ancak kaçırdığınız birşey vardır, bu atasözü insan ilişkilerini tanımlamak için yetersiz kalır. İletişimdeki çift yönlülükten dolayı kendinizi ev sahibi olmanın bütün havasıyla gösterişiyle yüklerken aynı zamanda misafir olduğunuzu unutursunuz. Uyulmasını beklediğiniz beklentilerin birde karşılığı olduğunu, sizinde uymanız gereken bazı beklentiler olduğunu unutursunuz. Kimi zaman misafirinizi kusurlarıyla yargılar, kimi zaman yorar, hırpalarsınız; malum unuttunuz ya! Bu unutmada tabii ki size ev sahipliği yapanın fazla anlayışlı, fazla hoşgörülü olmasıda kusurlardan biridir. Bu anlayış ve hoşgörü yüzünden doğru olanı bilemez göremezsiniz, taa ki gün gelip ev sahibinin sabrı sınıra dayandığında, sizin de bir misafirliğiniz olduğu ev sahibi tarafından hatırlatılıncaya kadar. Önce belli belirsiz bir huzursuzluk kaplar içinizi, sonra apacık bir ev sahibi sorunu gün yüzüne çıkar. Hatta kimi zaman Avrupa'dan misafirlerim gelecek evi boşaltın diyenleri bile çıkar.

Bu tür durumlarda hep bir burukluk kalır insanın içinde; ev sahibi kiracı ilişkisi soruna dönüşür. Bunun çözümü ne zamanı geriye sarmak, ne özürler dilemek ne de geçmişteki hataları keşke yağmuruna tutmaktır. Bunlar sadece sorunu daha da büyütür ve göz önüne getirir. Bu yaprağını böcek sardı diye bir ağacın koskoca dalını kesmek ve bunun sonucunda koca ağacı[kimseye yaş odun deme iması içermiyor :)] kökünden kaybetmek gibi bir durum diye gözümde canlanıyor.

Yapılabilecekler konusunda ise aklıma üstte Bruce abimizin de dikkatini çeken aslında ufacık ayrıntı olanlara kabile zihniyetiyle takılıp kendini burmamak en iyisidir. Kendinden daha değerli neyin var ki onu yıpratıyorsun... Ayrıca böyle bir durum ile ilgili aklıma bir Zardanadam şarkısında geçen söz geliyor; ''beklentiler yorar insanı''. Şarkının geneliyle belki alakası yok ama beklenti deyince aklıma iyi anlamlarla bu söz pek sık geliyor. Kimseden şımarık, nedensiz şeyler beklememek gerektiğini, böylece var olmayan sorunlar üretmemeyi ve üremiş olan sorunları temelinden ortadan kaldıracak bir tavırda olunacağını düşündürüyor.

Tunç
Zorlukları hızla değil, sabırla aşacaksın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Başlığı: Herkese Duyurun :P

Başlık yazıyla çok alakalı değil, Blogger'ın Başlık açıklama yazısıyla biraz laf ebeliği... Gelelim konuya; Bir video ve düşündürdükler...