Perşembe, Ekim 11, 2007

Türkçe

Nedir ki Türkçe? Bunun üzerine düşündük mü aklımıza illa ki birkaç cevap gelecektir... -Dilimizdir, -Bu ülkenin resmi dilidir, -İletişim kurmak, konuşmak ve daha da önemlisi anlaşmak için ihtiyaç duyduğumuz ses kanunu'nun adıdır, vs. vb... Bu yazıyı yazmak aklıma birkaç rastlantı sonrasında geldi, ilki ile başlayıp sonuncusuyla olmasada bence tepe olan noktada yazıyı bitirmeyi düşünüyorum, iyi okumalar...

Geçen günlerde liseyi bitirip üniversite hayatına başlayan bir kardeşim ile derslerini okulunu vs konuşuyorduk... Bize bazı bilgiler verdikten sonra bunları bazı örneklerle süsledi... Derslerini anlatırken de diğer derslerde olduğu gibi Türkçe dersini de hocasının sorduğu bir soruyu söyleyerek örnekledi... Soru klasik, bütün Türkçe hocalarından beklenebilecek bir soru; Önce dil mi gelir, yoksa düşünce mi...

Bu soruya Türkçe hocaları kesin bir cevap yoktur, kişiye göre değişir vs derler ama aslında bir cevabı vardır... Bu cevap ise benim bakış açımdan olmakla beraber sizi de kendine çekebilecek türden bir cevap... Bence elbette önce düşünce vardır... İnsan önce düşünür, kafasında birkaç kavram geliştirir ve bunu dışa vurmak isteyişi dil ile gerçekleşir... Buna karşılık olarak madem düşünce önce neden insanlar ana dilinden başka dilde düşünmüyorlar diye sorarlar... Ama bence bu oltadır, ''hııı evet, haklısın'' demek yanılgıdır... Buna bir insan üzerinden bakarsanız yanılırsınız, ama insanların geneli üzerinden baktığınızda herkesin anadilinin aynı olmadıgını görürsünüz... Yani herkes farklı bir anadilde düşünüyor...

Bu yargıya bu kadar güvenmemin bir sebebi ise geçen gün İlhan ile konuştuğumuz birşey; bazen hiç anlamadığın dilde birşeyler dinlediğinde bile birşeyler hissedebilme durumu... İnsanın kafasında kelimelerle, cümlelerle tanımlanamayacak hisler bulunması... Örneğin TV'de vs Kuran okunduğunda çoğu insanın tüyleri ürperir, belki huzur, belki bir şekilde huzur'a benzer bir hisse kapılırlar... Belki karşısındaki arapça küfrediyor veya daha nazik bir dille ifade etmek gerekirse kötü bir olayı anlatıyor ama izleyicimiz anlamadığı o dilden kafasında canlandırabildiği bütün iyi şeylere bir bağlantı yapıyor ve kendini iyi hissediyor... Yani kafasında belli kurallı bir ses takımı olmasada bu düşünce bu hisler bedeninde yer buluyor vatandaşın... Bu düşünceler, aşk, meşk, nefret, hırs vs içinde türetilebilir elbette, ama ben ''en yakın'' olduğumu seçmeyi uygun gördüm :).

Bu kadar Türkçe dersinden bahsedince kendi aldığım dersler bir şekilde aklıma geliyor... Orta okulda lisede vs derslerde hiçbir anlamlı iş yapmaz garip garip edebiyat akımlarıyla ilgili bilgileri ezberlerdik. Bunların sonucunda notlar doğal olarak kötü gelince kitap okur kurtarma ödevi yapardık... O zamanlardan beri kitap özetleri yazmaya ciddi bir gözle bakmışımdır... Hatta bir ödev için yazdığım kitap özetine ablamın övgüler yapması da gururumu okşayan nadide hatıralarımdandır... [Sanırım kitap Sait Faik'ten Sevgiliye Mektup'tu... Yatık Emine ve Cer Hocası başlıklarını belli belirsiz hatırlıyorum içindeki bölümlerden... Hatta Cer hocasını iyi hatırlıyorum bir aralar kendime şifre seçmiştim bunu :)]

Yakup Kadri'den Yaban, Montaigne'den Denemeler ve Jack London'dan Düş Ülkelerine Yolculuk ve Beyaz Diş kitapları sanırım orta okulda herkese olduğu gibi Şeker Portakalı ödev olarak okuduğum kitaplar olarak aklıma geliyor. Üni'de ise Feyza Hepçilingirlerin kitaplarını okumam söylenmişti Bir de Türk Toplumunda Aydın Sınıfın Anatomisi[Bu blogda böyle bir başlık bulunuyor merak edenlere tavsiye edilir]... Heyza Hepçilingirlerin kitaplarını daha önceden okumuş olduğum için baya masrafsız olmuştu ama bende o sırada yazarın kitapları haricindeki konularda fikirleri düşünceleri vs hakkında bilgi sahibi olmuştum. Ayrıca dil konusunda yaklaşımlarını, düşüncelerini örnek aldığım birisi olduğundan Yavuz Bülent Bakiler'e karşı bir ön yargı dahi oluşturmuştum. Aslında Y.B.B'nin kendisi ve düşünceleri hakkında ayrıntılı fikrim yoktu ama bir kere bir tarafa geçmiştim :).

İşte bu kadar muhabbetten sonra konuyu bağlayacağım yere geldim. Geçen gün nette gezinirken alakasız bir yerde bir şiir gördüm. Şiir çok hoşuma gitti, Memleket İsterim'i anımsatan bir şiir daha okumuş oldum. Bu şiir üstte adı geçen Yavuz Bülent Bakiler'in bir şiiriymiş; Anadolu Gerçeği... kendisine ilgi gösterdim ve özellikle sondan bir önceki paragrafını severek okudum... Tavsiye olunur... Bu şiir'e ulaşana kadar Behçet Necatigil'in Sevgilerde ve Ziya Osman Saba'nın Yetişir başlıklı şiirlerini de not ettim.

Bu gecelik bu kadar, uykusuz kaldıgım bir başka gecede buluşmak üzere :)
Tunç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Başlığı: Herkese Duyurun :P

Başlık yazıyla çok alakalı değil, Blogger'ın Başlık açıklama yazısıyla biraz laf ebeliği... Gelelim konuya; Bir video ve düşündürdükler...