Cumartesi, Ekim 28, 2006

Bugün(27.10.06)

Aslında bilgisayarın başına oturduğumda 'Koç Müzesi'nde çektiğim birkaç fotoyu buraya ekleyerek aklımdakileri yazmayı düşünüyordum. Ancak daha sonra nedense 'bugün yaptıklarımızı yazayım daha iyi olur' düşüncesi ağırlığını iyiden iyiye hissettirdi.

Sıradan olmayan bir gün daha...
Bugün abim, Balcan ve ben fırında sigara böreği yapmaya çalıştık. Çalıştık diyorum, çünkü bu konuda başarılı olduğumuzu söyleyebilecek kadar cesur değilim. Zaten ilk yanlışı kullandığımız yufkayı birkaç gün önceden almış olmakla yapmıştık(tım)... Sadece 2 gün geçmesine rağmen yufkamız kurumuş, çatlamış hatta parçalanmış durumdaydı.

Dün akşam(26 Ekim 2006) görüştüğümüz üzere bugün Balcan ile bazı mağazalarda kışlık ayakkabı bakacaktık. Ancak sabah benim geç kalkmam ve Balcan kapıya geldiğinde kahvaltı yapmamış olmam 'olaylar zincirini' oldukça ilginç bir şekilde başlatmış oldu.

Düzgün şekilde kahvaltı hazırlayacak heveste olmamam ve saatin kahvaltı ile uyumlu olan zamandan farklı olması ile tavada yumurta ile durumu geçiştirmek istedim. Hemen 2 yumurta kırdım, biraz salça ve önceden haşlanmış(dilimlenmiş) patatesle karıştırıp yağda pişirdim. Yedikten sonra tam 'üzerimi giyineyim de çıkalım!' derken abim'in 'ne yesek acaba?' sorusu ile karnından vurulmuşa döndüm. Dolabı biraz karıştırdıktan sonra aklımıza çökelekli siğara böreği yapmak geldi. Daha sonra yufkanın bol olması ile '4 tane de patates haşlayalım... anca yeter!', 'bir de soya eti hazırlayalım, böreklerin bazıları da kıymalı olsun değil mi?' düşüncesiyle durumu iyice azıtmıştık. Yufkaları abim yavaş-yavaş düzgün şekillerle keserken bir yandan da Balcan ve ben yorumlarımızı yapıyorduk. Patates şöyle olmalı, yağı yumurtası böyle olmalı, sütlü mü olmalı sütsüz mü olmalı vs vs vs... Konuştukça konuşuyorduk, ne de olsa dilin kemiği yoktu...

Sigara böreklerinin 5 yufkadan çıkan 8'er parça ile birlikte 40 tane olacağı kesindi. Ancak bizim elimizde 140 böreğe yetecek kadar malzeme vardı (Çökelek, kıyma, patates). Bunun etkisiyle ilk başlarda tecrübesizlikten kaynaklanan malzeme yetmez korkusu bir anda bu malzemeyi nasıl bitiriceğiz korkusuyla yer değiştirdi. Dolayısıyla ilk başlarda düzgün ve kibar olan sigara börekleri gittikçe çirkinleşmeye başladı. Malzeme bitsin diye bol bol kattıkça yufka da yırtılmalalarla birlikte garip şekiller oluşması, sigaradan çok puroya sonra da kol böreğine benzemesi hiç de garipsenmeyecek bir durum olmuştu. Elbette bunda sarım işlemindeki görev değişimi de etkiliydi. Konuşmalarıyla yıllarca sigara böreği yapmış olduğunu hissettiren Balcan, uygulamada çuvallayınca durumu geri sarmaya cesaret edememiştik(bastırdığımız açlığımızın da bunda etkisi vardır).

Sarılan börekleri pişirme usulünde yaptığımız yanlışlar ise daha da komikti. Daha önceden ısıtılmamış* fırınımıza tepsiye dizdiğimiz sigara böreklerini atmıştık. Tepsideki dizilim ise: iyice yağlanmış tepside, bolca yumurtalanmış* dipdibe sıralanmış sigara böreğimsiler şeklindeydi. Ancak akşamleyin Balcan'ın annesi Ayla teyzeden öğrendiğimiz kadarıyla sadece yumurta değil onu yağ ve süt ile de desteklemek gerekiyormuş. Nane, kırmızı biber(büber?), kara biber, tuz vs de cabası... Her nekadar yumurta hazırlanması sırasında bu gerekliliği 'ablamdan duymuştum, aynı omlet yapar gibi...' diye dile getirsem de beni ciddiye alan kimsenin olmaması durumu daha da vahimleştirmişti. Neyse tepsi diziliminden fırınlama işlemine geçersek durumdan pek sapmamış olacağız. Fırına koyduğumuz tepsiler için(2 tepsiyi yaklaşık 32 sigara böregine benzer şeyle doldurmuştuk...) 20dk. kadar 170-200 derece sıcaklıkta pişirmeyi düşünmüştük. Ancak fırının özellikleri arasında olan 1-) IZGARA, 2-)FIRIN seçeneklerinin farkını kavrayamamış olacağız ki IZGARA şeçeneğinin yardımıyla üzerinde bol miktarda yumurta(sade yumurta) olan böreklerimizin üstü ilk 5dk.da kıtır-kıtır olmuştu. Ancak yaptığımız çok bilimsel testler ile içlerinin pişmediğini anadığımızdan şimdi de FIRIN seçeninin marifetlerini görelim yöntemini uyguladık. Etrafa yayılan dayanılmaz* yanık yumurta kokusuna rağmen, başlangıçta verdiğimiz 20dk. sürenin dolması ancak hala böreklerin içlerinin pişmemiş olmasından dolayı bir 10dk. daha pişirmeye karar vermiştik. En sonunda açlığımıza yenik düşerek sabrımızı alt etmiş ve yeter artık yiyelim de görelim demiştik...

Fırından çıkarttığımız, tepsi de bekleyen böreklerimizi daha sonraya sakayarak önce elimizde kalan 8 böreği tavada yağsız şekilde pişirip yemiştik. Daha sonra da artan malzemelerin saklanamayacak durumda olanlarını 4 yumurta ile yagda pişirip 'Hımm... mis gibi olmuş değil mi?' deyip açlığımızı yatıştırmıştık. Fırında pişen şaheserlerin tadına bakmaya sıra geldiğinde ise herkesin hevesi kaçmış karnı doymuş gibiydi. 1-2 tane merakla yedikten sonra abimin 'bunları bitirin, akşama kalmasın, yumurtalı ya... bozulur!' demesiyle ilk fikirler ortaya çıkmıştı. Daha sonraları yavaş yavaş yedikten sonra Balcan'ın ayakkabı ihtiyacı aklımıza gelmiş ve apar topar yola çıkmıştık...

Böylece bugün itibarı ile akşama kadar(hatta şu anda 28 Ekim 2006 saat 02.25 hala tokum!) beslenme ihtiyacımı gidermiş olduk. Sıradışı bir beslenme tarzı olsada karnımız tok. Yaptığımızdan pişman değiliz ve akşam geldiğimiz de babamın kalan börekleri lüpür-lüpür midesine indirdiğini (yapılırken ki görüntüyü ve kokuları almaması iştahını açıklama da biraz da olsa etkili olabilir) görmüştük. Bir günü de böyle sonlandırmış olduk...

Tunç

Yayın Başlığı: Herkese Duyurun :P

Başlık yazıyla çok alakalı değil, Blogger'ın Başlık açıklama yazısıyla biraz laf ebeliği... Gelelim konuya; Bir video ve düşündürdükler...