Pazar, Temmuz 22, 2007

Flickr: Loves You

Hey Flickr! sende mi? Bugünleri de mi görecektim yahu? Haydi insan oğlu kararsız, korkularına yenik, kendini bilmez, sıkılgan, utangaç [değil miyiz dostum? :) hangimiz değiliz, di mi? di mi? di mi?...]... sana neler oluyor? Hani ''Flickr; Loves you'' diyordun? [Başlıktaki bağlantı şekile yönlendirilmiş durumda...]

Geyik bir yana Flickr'in yaptığı aşk'ın tarifi olsa gerek... Adamlar koskoca yazmışlar ama yanında lütfen jeton atınız diyor... Benim bildiğim aşk böyle değil Flickr, ayıp oluyor :D.

Buyurunuz görünüz Flickr adresi olan dostlarım, canlarım başıma neler geldi... Sizin de başınıza böyle birşey gelebilir yakında, tedbirinizi alın... Silmek vs. yok, arşive devam ediyor ama eskiyenleri göstermiyor... Aslında güzelde bir olay :)

Hey tuncdemir! About your photos...

You've run into one of the limits of a free account. Your free account will only display the most recent 200 photos you've uploaded. All of your photos beyond 200 will remain hidden from view until you either delete newer photos, or upgrade to a Pro account.

None of your photos have been deleted, and if you upgrade, they'll all come back unharmed.

Aynen böyle; ilgi gösteriniz...
Tunç

Yazıyı gönderdikten sonra şunu gördüm... Bundan sonra Flickr fotolarını nasıl göreceğimiz anlaşılmıştır... Her fotoya bir blog :D

I have a free account. Some of my photos aren't showing up. Why?

On a free account, Flickr limits the number of photos displayed.

If you have fewer than 200 photos, we display them all. If you have more than 200 photos, only the most recent 200 are displayed.

Your photos are not removed from Flickr, only from the list of your photos. If you blogged a photo and it no longer appears in your list, it will still appear on your blog, and the photo's Flickr page will still work just fine.

If some of your photos aren't showing up, don't panic! Just upload some fresh ones. Or upgrade to a Pro Account.

Note: If your free account is inactive for 90 consecutive days, it will be deleted.

Top


Daha var mı?

Geçenlerden bir gün; 17 Tem 2007 saat 14.35. Aklıma birkaç söz gelmiş. O kadar kafiyeli olmuş ki şiir gibi yazıyorum. Şair olduğumu düşünmüyorum ama daha çok gözükeceği için böyle yazıyorum :) Hem böylece paragraf stilinin çözülmezliğinden her parçayı kurtarmış oluyorum... Uc uca eklendiğinde çıkan anlam ile satır satır okunduğunda düşünülebilecekler farklı olduğundan, kararlı bir düşünce halinde bile kararsızlıkta karar kıldığıma sahit oluyorum...

Daha ne günler göreceğim ben,
bu hayat burada biter mi?
Daha ne acılar dertler olacak,
bu kadar hüzün bana yeter mi?

Yorgunluk, yılgınlık, küskünlük ile,
bu günleri harcamamak gerek.
önümüzde var uzun bir gelecek,
nereden neler gelecek tahmin yeter mi?

Üzülmekle ne gelir elden, herşey olacağına varır... Bilmediğim, tahmin edemediğim şeylerin peşinden beklentilerim olmayacak bundan sonra... Ne bu bünye yorulacak, ne de zihnim ezilecek... Yapmam gerektiğini düşündüğümü yapmakta düşündüğüm kadar cesur olamıyorum, gereklilik ile isteklerim çakışıyor yine hayatımda; Heyyamol, yelesar! :)


Tunç

Otobüs İnsanı

Otobüse bindim üzerimde garip bir his var, çevremi insanları gözetliyorum. Kimisi aksi-yaşlı, kimisi çok güler yüzlü, biri çocuk biri koca adam vs. vb. ... ... ... Elbette ki bana göre bir bakış açısı bu, bu mallıklar benimde özelliğim olabilir. Bu yazıda amacım insanlara, bu yazıyı okuyan insanlara ne kadar malsınız sizce, hiç kendinizi tarttınız mı demek değil niyetim. Öyle anlayan olursa uyarayım en baştan...

Aman, öff... yazmıyorum işte... bugün hiç yazı yazasım yok, önümdeki kagıtta olsalar bile... kafamı satırları aktaraya bile toplayamıyorum... habire saga sola gidiyorum, başka işler buluyorum... Söylemek istemediğim sözler de düşünmüyorum oysa...

İğneyi Kendime, Çuvaldızı Kendime...

Blog yazıyorum, birşeyler yazıyor karalıyorum, birşeyler anlattığımı düşünüyorum... Belki birileri okuyor kendini vererek, belki çok uzun-çok zor okuması deyip göz gezdiriyor, belkide kimisi dalga geçmeye yer arıyor.

Blog yazarken amacım ne, en azından amaçlarımdan biri ne diye düşünürken aklıma bu söz geldi. ''İğneyi kendime, çuvaldızı kendime...'' bir deyimin değiştirilmiş hali olan bu söz bence çok şey ifade ediyor. Yukarıdaki 3 okuyucu türünden hangisi olursanız olun bu açıklama sizin işinize ve benim kendimi anlatmama yarayacak diye düşünüyorum. (Aslında birde ben varım okuyucular arasında acaba ne yazmışım diyip arasıra okuyan, ama bu siz değilsiniz, eminim :) [kendime niye siz diyeyim.])

Genelde blogda aklımda kalan anıları not etmesi yada bazı iletişimleri, ilkel görüşüm ve farklı bakış açıları katarak geleceğe iletmeyi düşünüyorum. Elbette bunları apacık yazmıyorum ama yazıyorum. A, B ve kimi zaman C...'lerin oldugu iletişimlerde A'nın B'nin veya C'lerin kim olduğu ve bunlardan hangisinin ne zaman ben oldugumdan bagımsız olarak yerine koymalar yapıyorum.

Birinde esas kahramanlardan A oluyorum, olsam ne yapardım, ne beklerdim, ne duymak isterdim vs. vb. düşünüyorum. Bir de bu beklentilerin karşı tarafı olup nasıl görüldüğünü yada ne bekleyip, istediğini düşünüyorum. Bazende, C'lerin biri olup dışarıdan bu beklenti vs işinin nasıl görüldüğünü canlandırıyorum.

Bazı yazılar işte bu işlemlerden geçip oluşuyordu... Bu işlemler elbette çözüm olmuyordu, ama herşeyi bilip çözmekte mümkün değil, avunuyorum :). Bir sürü veri işlem oluyordu. Hem kimseyi kırmamak, incitmemek adına hem de adil olmak adına en beğendiğim böylece ortaya çıkıyordu. İletişimlerimde içimde kalan söyleyemediklerimi, unuttuklarımı veya yanlış anlaşılabileceleri böylece içime atmıyor, kendimce dışarı vuruyor, hem kendimi rahatlatıyor, hemde kendimi tanıyordum. Bir şekilde susarak kendime yalan söylemeyide engellemiş oluyordum.

Bu yöntemle en azından bazı durumlarda kendimden emin olup tekrarlarında daha açık, daha uygun yolu bulmuş oluyordum. Belki iletişimler çok yavaş ilerleyip çok zor oluyordu, ama sürekli kontrolümde ve istenmeyenden uzak oluyordu. İğneyi kendime çuvaldızı kendime batırıyordum, şarkıdaki gibi benim karıştığım sınırlarımı bilemediğim durumlarda...

Tunç
14 Tem 2007 21.30-22.30
Not: Yazmışım ama şu anda yazdıklarımdan bende birşey anlamıyorum :D. Neden neyi düşünerek yazmışım ki? Ya da ne olmuş silinmiş kafadan bütün izler? Hayırlısı artık...

Cuma, Temmuz 13, 2007

Kim bilir?

Bugün bu soruyu çeşitli bahanelerle çok kez kullandım. Herhangi bir şarkıda geçtiğinden değil, aklıma geldi. Ancak sohbeti bir şekilde o şarkılara çevirebildiğim birçoklarının malumudur. Geyik olmaya dursun, hemen yönümü dönebiliyorum ona doğru :). İyi ama neydi o şarkılar? [Kim bilir? ... biraz düşünüp hatırlamaya çalışalım, bakalım aklınıza ilk ne geliyor, başka neler geliyor?]

Elime kağıt kalem alıp birşeyler yazmamın sebebini ise bir ben bilirim. Belki de bunu okuduktan sonra kafanızda bazı fikirler oluşacak ama hala'da bir ben bilirim diyorum... buna göre düşünün!. . İletişim sorunlarıyla ilgili uzun süredir aklıma gelenleri bugün yazıyorum. İnsanlarla iletişim kurduğunuzda tamamen kusursuz olacak diye bir beklentim yok, ancak bunun için biraz çaba sarf etmelerini beklemek yanlış değil, işe yarar... bence!

Dediğim gibi iletişim kusursuz olmasını beklemiyorum; illaki bazı kusurlar olacak... Belki kelime seçiminde, belki söyleme tarzında, belki o gün içinde bulunulan histe, halde, havada, düşüncede vs. vb.. Ancak bunların yol açtığı yanlışlığı fark ettiğinizde hatanızı düzeltme, belkide bir küçük özür ile iyi niyetinizi belirtmeden zarar gelmez.

Sohbetlerinizde karşınızda* karşılıksız bir şekilde iyi niyet belirtisi size zarar getirmez, güzel birşey derler. Ancak bunun sizin için yorucu ve sıkıcı olduğunu unutturmamakta gerekli. Beklentilerin yorucu olduğunu Zardanadam söylüyor zaten, bu başka bir yazının konusu... Ama insanların gözünde yüksek beklentilere yol açarsanız bazı sonuçlarda görünürde* kusurlu olmanız kaçınılmaz oluyor... Hata yaptığınızda sürekli boynunuzu büküp özür dilerken karşınızdakiler benzer durumlara düştüklerinde sürekli gurur yapıp bunu dillendirmezse hatta hiç böyle bir şeyi düşünmez ise o zaman canınız sıkılacağı kesindir. Bu normaldirde, çünkü beklentileri poh-pohlayıp yükseltende sizsiniz.

Başlıkta kim bilir? yazmışız, şarkının birinin hatırlattığı gibi çok belirgin aslında; bu gidişin bir dönüşü olacak mı sorusunu sorduruyor. Seçim zamanı herkesin ''bu böyle gitmez!'' dediği bir zamanda benim böyle gitsin dememi ancak bazı eklentilerle uygun hale geliyor. Düşünce yapısında bir süre susmak kendini dinlemek en iyisi derler. Herkesin kırgınlık, kızgınlık gösterdiği zamanda sessizlik, sakinlik katmak hem ortamı yatıştırır hemde insanların kendisini tartmasına yol açar... Tüm bunların sonunda okuduğum birşeylerden aklıma gelenler oluyor... Bu tür piskolojik durumlarda insanların nasıl hareket edeceği, nasıl davranacağı tahminler içerisinde yerini alıyor.

Haadi hayırlısı...
Tunç

Yayın Başlığı: Herkese Duyurun :P

Başlık yazıyla çok alakalı değil, Blogger'ın Başlık açıklama yazısıyla biraz laf ebeliği... Gelelim konuya; Bir video ve düşündürdükler...