Çarşamba, Eylül 26, 2007

Gazete...

Aslında sevmem doğan grubu yayınlarını, almam, okumam, vs... ama mozilla'yla birlikte gelen haberler eklentisi sebebiyle hergün Radikal'in internet sitesinde çıkan haberlere bakar oldum... [Ben hala inanamıyorum bu işi buraya yazı yazacak kadar ileriye götürdüğüme...] Bazı günler haberlerin köşe yazılarının hepisini incik boncuk okuyorum, bazen de özensizce göz gezdirip yarım yamalak okuyorum... Bunların içinde beğenip ''çeşitli yollarla'' insanlara tavsiye ettiğim haberlerde oluyor tabii ki... [link gönderimi, msn kişisel ileti muhabbetinden yararlanmalar, konuşmalarda dile getirmeler vs...]

Radikalin sitesinde bu kadar yazmama sebep olan bir ilginçlik var tabii ki; Özlü söz köşesi... bazen çok gereksiz yazılar çıkarken bazende insanı bolca güldürebilecek yazı çıkıyor... Bunlardan hoşuma giden bir tanesi işte karşınızda... Sizlere de haberlere bakarken arada bu tür yazılara dikkat etmenizi tavsiye ederim... Ancak eğer unutup bir sonraki habere tıklarsam sayfa yüklenene kadar kısa bir parçasını okuyup gerisini merak eder halde kaldığım çok oluyor... Bu durumun başınıza gelmemesi için bir denetim sistemi oluşturmanızı tavsiye ederim... Bazen gerçekten merak içinde kalabiliyorsunuz...[işte sonrasında bu tür yazılar yazar olursunuz ne bilim :)]


ÖZLÜ SÖZ #406
"Tuna Kiremitçi ile aynı dergide yazmak kolay değil.
İnsan ister istemez 'tasvirli' düşünmek zorunda kalıyor. Tuna'nın işi de zor biliyor musunuz? 'Adam yataktan kalktı,' diyecek. Ohooo... Oraya gelene kadar, adam rüyadan uyanıyor, gözünü açıyor, yarım simit susamı kadar büyüklükte fırından yeni çıktığı belli çapağıyla dans ediyor, geniş alnına düşen kestane rengi saçlarını eliyle geriye tarıyor, sol eliyle patlayacak haldeki sidik torbasını avuçlayıp, hafif bırakıyor... Ay, durun şiştim, ben en iyisi işi uzmanına bırakıp bildiğim işe, reklam analizine geçeyim."
Ali Atıf Bir, Tempo'da kendi tek sayfasına karşılık, Tuna Kiremitçi'ye verilen iki sayfayı yılmadan eleştirmeyi sürdürüyor.


Bu paragrafa kısa bir not daha olsun, siz üsttekiyle birleştirirsiniz bu garibimi... Bu arada bu özlü sözlerden bazıları çok kısa bazıları çok uzun oluyor... Kısa olanlarda belki sorun olmuyor ama uzun olanlarda nedense sözün de yorumunda bir kısmı okunamıyor... Sanırım bu da bir mozilla marifeti...

Radikal gazetesini okurken tabii ki bazı haberlere[veya yorumlara] dikkat edip başkalarının da dikkat etmesini de istiyorum... Hatta dediğim gibi çeşitli yollarla bunları insanlara duyuruyorum, okutuyorum... Bir yol da burası olsun dedim... İşte bir köşe yazısı... Türker Alkan'ı ve İsmet Berkan'ı birkaç yazı oldu, takip ediyorum. İsmet Berkan'a ne kadar beğenisiz isem, Türker Alkan'a da o kadar beğeniyle bakıyorum... Bir Türker Alkan köşe yazısı...[ben bunu buraya yazmadan önce sadece 1004 kişi okumuştu, bence gazetede okuyanlarla birlikte toplasam 5.ooo etmez... 70 milyonluk bir ülkede bu sayı az değil mi... Bakalım bu yaptığımın ne kadar etkisi olacak...] Buyurun okuyun... [Bu mübarek ayda yazımızı ''oku'' ile başlatamadık ama oku ile bitirelim değil mi? Belki bir sevabı olur bu garibe... (: ]

Tunç

[Yok, yook unutmadım... Link şimdi...]

Pazar, Eylül 23, 2007

Nar Çilek'im...

Bugünden başlamam gerek çalışmaya, bu dönem bütün derslerin notlarının yüksek gelmesi şart... O sebeple aklıma ilk gelen işten giriştim birşeyler yapmaya... Tabii ki Yer Fiziği(Y.L.)[dersin benim için adı budur, ne gerçek adını bildiğimden ne de bilmeye gerek duyduğumdan böyle yapıyorum...] dersiyle ilgili birkaç şey aradım bu arada... Okuduklarım, bir daha bakmaya gerek duyarım dediklerim buraya not ediliyor... İş bittiğinde, başı ile sonu arasında ne kadar ilişki olacak merak ediyorum... Sürekli işlerimin ortasında veya sonuna doğru ''...şöyle birşey vardı...'' deyip bu tür ön çalışmalarda okuduklarımdan rahat görmediğinden bu sefer eşşeğimi sağlam kazığa bağlıyorum...

Kıntinentıl kırast ile ilgili olanlar bunlar...[ing. sunumda nereden çıktı...]
Mylonite ve Xenotih ile ilgili linkler bunlar...
işte şimdilik bu kadarlar...

Birde işe yarar bir link olarak;
Başlık ise yeni çalışma arkadaşımın bana söylettiği birşey... Bütün bu aramalar, okumalar vs. yapılırken hep yakınımda ve destekçim oldu kendisi... Ders çalışırken yanımda olmasıyla birlikte, cezbedici kokusu, dudakta ve dilde bıraktığı tadı ve getirdiği rahatlığı dile getirmemek ayıp olur diye düşünüyorum. Doğa sever olduğunu bildiğim ve dağlara gittiğine bizzat şahit olduğum birisidir kendisi... Daha iyi tanıyıp, alışıncaya, hakkındaki ayrıntılardan emin oluncaya kadar ilgilileri biraz bekleteceğim... Sabredemeyenlerinize ise bir link... [O kadar beğendim ki bir reklam yapmazsam ayıp olur.]

Tunç

İlk Hafta...

Yüksek lisans macerasının ikinci döneminin ilk haftasını atlatmış birisi olarak bu yazıyı yazıyorum. İlk hafta itibariyle kafamda kararsızlıklar hala çözülmüş değil, ne yapsam, nasıl etsem diye düşünüp sağa sola sorup duruyorum... Arada bir durup kendimi de dinliyorum ama geçen dönem gibi hüsrana yol açmasını istemediğim için kendimi dinleme terazisini biraz kısıyorum... Bu aralar yüksek lisans derslerinin seçimi, Lab. programı düzenlemesi, Y.L. sonrası ''pilan-pororamı'' vs derken çeşit çeşit karar verme aşamasında kararsızlık içinde kalıyorum...

Yüksek lisans derslerinin durumu benim için ne yazık ki biraz üşengeçliğimden dolayı hüsran oldu... Dersler başlamadan, ilan edilir edilmez hocalarla konusup programı ayarlamak varken şimdi büyük bir kaos'a bırakmış durumdayım... Bu kaos yüzünden -başka nedenleride olmakla beraber- bazı dersleri bırakıp yerine ders bulma durumuna düştüm ya da Lab.'lar oldukça yavaş ilerleyecek... Bu ders bulma işleminin samanlıkta iğne aramaktan beter olduğunu not etmekte fayda var... Zaten 4 ders seçme gibi bir zorunluluğum varken birde bunların yanına lab. eklenmesi iyice robota baglamamı gerektirecek gibi geliyor... Konuştuğum herkeslerde bunun böyle olacağı konusunda ne kadar haklı olduğumu söyleyip bu fikrimi destekliyorlar... Başka şey bulamadınız mı leyn :D.

Y.L.'ın bir diğer meselesi de Lab. işlerinin ayarlanması... Aslında olayın acemisi olduğumdan dolayı biraz üşeniyorum bu konuda ama aynı zamanda oldukça heyecanlıyım, çabucak olsun, öğreneyim şu işi iyice ve çabucak bitsin, çıksın aradan istiyorum... Arazide topladığımız numunelerin veriye dönüşmesini heyecanla bekliyorum... Böyle bir olayı yapmış olmanın bana mesleki ve diğer konularda daha da güven ve cesaret vereceğini düşünüyorum... Haksız olduğumu söylemek kimsenin harcı değil gibi geliyor bana...

Birde Y.L. sonrası neler yapılacağı konusu aklımı kurcalıyor... P.M.ya devam etmeli mi? daha da önemlisi ülkemiz şartlarında bu konuda etkin bir şekilde üretim yapılabilir mi? Peki yurt dışında bu işler ne durumda? Kafamdaki ''bol adalı'' doktora konusunu gerçekleştirmek için Mesut'un tavsiye ettiği Erasmustaki Yerbilimleri ögrencisi kabul eden okullar ne kadar yararlı olur? Peki ya ablamın söylediği okullarda bir doktora çıkar mı bu garibe? ... Hepsi kapalı kutu ve zamanı gelmedikçe açılmayacaklar gibi duruyor... Bir de hala aklımın ve gönlümün bir köşesinde yer yapan T. MAM. var...

İşte kafamda böyle sorunsallar yüzüp duruyor... Bunun üzerine Armutlu turundan bu yana [1 ay olmuş!] yarım saatten fazla bisiklete binememem de eklenince bir hayli düzensiz olduğum söylenebilir... Derslerin başlaması ve çalışma düzeni kurabilmek umarım acısız olur... Şimdilik böyle... Yarın'da boş geçen bugünün bir yazısı gelirse şaşmayacağım :)

Tunç

Pazar, Eylül 16, 2007

Belkıs Özener, Sahibinin Sesinden...

Hani bir ses var, bütün Yeşilçam şarkılarında onun sesi kimi zaman Filiz Akın, kimi zaman Hülya Koçyiğit, kimi zaman Selda Alkor'un sesiymiş gibi sahnede olur... Ama o ses duyulunca akıllara en çok Türkan Şoray gelir... O sesin gerçek sahibi Belkıs Özener.

Yukarıda bahsi geçen şarkılar Sahibinin Sesinden albümünde
asıl halleriyle ve hatta yer yerde replikleriyle vs alınıp biz dinleyicilere sunulmuş... Dinlemeye fazlasıyla değer... Acayip keyif yapıyor, eğlendiriyor ben gibi insancıkları... Oy Oy Azize, Tamba Tumba ve Karakolda Ayna Var pek bi oynatıyor insanı :D.

Ancak bundan sonra asıl açıklamalı nedeni yer yer aralarda olacak şekilde birkaç seçme şarkı adıyla biraz cevap, biraz dokundurmaya gayret edeceğim... Fazla düşünmeden yazılmış, her an kıvırmaya açık olan bir yazıyı eleştireceğim... [başlıyor eleştiriler...] Bu yazıyı okuyan siz güzel insanlara tavsiyem özetle; gerçekten söylediklerinizin doğruluğuna inanmıyorsanız veya söylemeye cesaret edemiyorsanız ima bile etmeyin, ya da dogru-dürüst, açıkça ilan etme zahmetine girin, olur mu! Eğer topuzun kantarı ağır kaçarsa şimdiden affola, dedim ya eleştireceğim, niyet biraz dokundurmak, biraz ders vermek...

---
Albümden bahsidiciktim diğil mi? Bugün Taksimlerde, Beyoğlularda, İstiklallerde ''birileriyle''[1. bunu söyleyip öyle şarkı sözlerini kullanırdım mesela ben] gezdim. Birde albüm aldım bunun üzerine... Özellikle albümdeki birkaç şarkı benim için ayrı bir etkiye sahip bu aralar... Önem sıralarına göre olmasada altta bunlar belirtiliyor... İsteyen zaten şarkı listesini netten bulabileceği için burada hepsini vermeye gerek görmüyorum, çok ısrar ederseniz alın buradan bir albüm eleştirisi... [burada yine belirteyim ne böyle ne de aşşağıdan anlatılanların aksini düşünmüyorum hatta düşünmüyorum bile diyebilirim... tekrardan hatırlatayım; bir amacı var...] Dinledikçe düşüncelere, zaman zaman güzel, zaman zaman acı anılara dalıyorum...[2.burada Fırrrk! yazmak uygun olabilir... :D] Az çok bu şehrin yosun kokan masmavi sahillerini hatırlatsada güneş yeniden doğar sevgili dostlarım... [ 3. + falan fıstık... pek bi süsleyemedim, taklit iş olunca böyle oldu da :D, affola...]

İlk şarkımız, ikinci şarkımız ve üçüncü şarkımız seçildi ama böyle bırakmıyoruz, hemen altlarında kısa kısa açıklıyoruz, çünkü bizim müessesemizde kolaycılık yapmak, bazı şeylerden sıyırmaya kaytarmaya çalışmak yoktur... Çuvaldızı birisine batıracaksak kendimize de en azından iğneyi batırmayı biliyoruz... buyrun dalın maviliklere... İğne Çuvaldız muhabbetiyle ne demek istediğimiz en sonda anlaşılacaktır elbet...[bu paragraf 4.]
  • İçin için yanıyor'un seçilmesi şu sözlerle kolayca açıklanabilir;
''Açık yeşildi gözü/Güneş gibiydi yüzü/O çok güzeldi ama/Yalancının biriydi...''
  • Çile şarkısı için çok konuşmaya gerek yok... ''...ömrüm geçmiş boş yere...'' diyor ya... orada boş yerine yalan yazsak tarif tamamlanmış olur...
  • Bir de Oyun Bitti var tabii ki... Bu şarkıyı birçok kişinin sesinden dinlemişizdir ancak sahibinin sesinden ayrı bir güzel oluyor... İçeriğinde çok güzel dokunduracak yerler seçebilirim ancak adıyla yetinmekte güzel...[5.] Hatta biraz trip takılıp ''oyuncek değilim ulen beyn'' bile denebilir sonuna [bunu kullanmayı düşünen bir bayan varsa ''oyuncak değilim ben tamam mı ühühühü'' demesi tavsiye edilir...]...
---

[6.Genel Tekrar + konklujın :) ] Neyse işte, aslında bir albüm seçip çok güzel, pek özel, artı falan fıstık deyip daha sonrada şu şarkıda başka, bu şarkıda şöyle böyle demenin ne kadar kolay olduğunu gösterme gayretindeyim... Ama azda olsa üsteki gibi 2 söz seçmek için eğilseydi birileri seçtiği şarkılarda benim gördüğüm bazı şeyler görürlerdi... Özellikle de bir şarkı seçerken içinde ''..sanki hiç aldatmamışsın gibi...'' veya ''... nasıl inanırım sana ...'' gibi bazı replikler varsa mevcut durumda ben dikkat ederdim... Hem suçlu hem güçlü olmaya çalışmazdım... Daha kibar bir şekilde söylemem istenirse ''ava giderken avlanmazdım...'' demekteyim, bilmem anlatabildim mi?

En derin saygılarımla,
Tunç
''Doğru Dürüst'' başlıklı bir yazı yazmak geldi aklıma...

Cumartesi, Eylül 15, 2007

Özrü Kabahatinden Beter...

Hayatta hoşunuza gitmeyen davranışlar vardır... Bunlar başınıza geldiğinde bir özür beklersiniz... Gözünüzün içine bakılıp, içtenlikle yanlış yapılan şeyi tekrar itiraf ederek[neden pişman olduğunuzu belirterek; ki bu var olan durum üzerinde ne kadar düşündüğünüzün göstergesidir] özür dilersiniz. Bu oldukça zor birşeydir... Olmuş birşeyi, ve birde yaptığınıza üzgün olduğunuz birşeyi sonucu geleceği belirsiz olan birşey için tekrar hatırlamak ve kurban etmek gibi bir durumdur. Başarılı olursa ikiside kurtulur, başarısız olursa ikiside elden gider...

Kimisi ise bu çok kolay değil, insanın gururu kırılabilir, vs, vb diyebilir... Ancak ''gururunuzu kıracak şey doğru olduğuna inandığınızdır, bunun için özür dilerseniz kendinize ayıp edersiniz'' demek benim en hakiki görevlerimdendir. Ancak bu özür dilenecek birşey değil deyip hatırınıza geldikçe başınız önünüzde geziyor iseniz bir daha durumu gözden geçirmeniz gerekliliği kendi sağlığınız için iyi olur. Kısacası iyi ''düşünüp'', akılcı davranmak gerekliliği özür dilerken de var olan bir haldir...

Bir de başlıktaki gibi bazı durumlarda özür dilenmesi durumu vardır, sizi rahatsız eder... Yani özür dileme tarzı veya ciddiyetsizce yaptığı şeyden özür dileyecek durumda olması... Düşünsenize bir çocuk acıkmış, sütü peyniri ekmeği dolaptan alıp yumulmuş otoriter ebeveyn'inin sözünü dinlememiş, yemek saatini beklememiş... Annesine haklılığını anlatmak yerine özür dilerse öncelikle kendine karşı kabahatli olur... Özürü kabahatinden beter olur... Yaptığının o zaman için ne kadar gerekli olduğunu bile hatırlamayacak durumda olmak bunu anlatamayacak durumda olmak yazıktır...

Bundan başka, hiç burnunu sokmaması gereken, içini, içeriğini, ayrıntısını bilmediği durumlarda yorumlar yazıp, fikir beyan edip
bütün düşüncesizliğiyle kendini alakası olmayan yerlere katma gibi zamanlarda özür dilemek söz konusu olabilir...[ne koca bir cümle! ben okurken anlamlandıramadım... okuyupta anlayamayan yorum kısmına belirtsin, kişiye özel örnekler vereyim :P] Hiç yapmamanız gereken bir davranışta bulunduysanız bunun özürü yoktur... Düşüncesiziğinizden dolayı özür dilemek sizin düşüncesizliğini tekrar hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaramaz... Bu karşınızdakini daha da sinirlendirir; özürü kabahatinden beter olur. vs, vb ...

Bütün çeşitleri, gereklilikleri aklıma gelmiyor ama bir de özürü kabahatinden beter bazı başka davranışlar vardır... İnsanlar arasında laf taşımak, başkalarının meselesini sağa sola reklam edip duyurmak vs... Hiç hoş gelmez bana bu tür davranışlar... Bunu yapanların ise özürüne bir tarif bulamam ama benim tahammülüm yoktur... Bu iş yapıldığında hesap bile sormadan kendilerini dalgaya alırım, benim için hiçbir ciddiyetleri samimiyetleri kalmaz.

Bu üsteki gibi olan davranışı geçen günlerde bana yapan kişi bu blogu bilmiyor[sanırım], ancak onun bu tür davranışı yapmasına aracı olan bir kişinin bu blog'dan haberdar olduğunu tahmin ediyorum... Bunun kendisine ulaşacağını tahmin ediyorum o yüzden; kendilerine bu yaptıklarının ayıp olduğunu söylemekten başka bir tepki vermeyeceğim... Ama içimden sizin için öyle güzel duygular besliyorum ki, aklınız hayaliniz bile almaz, inanamazsınız.

Tunç

Sözler...

Uzun olmuş mu yazmayalı? Yoksa düzenli aralıklarla yazıyor muyum... Bilmiyorum doğrusu, yazıyı gönderdiğimde tarihlerinden bakacağım, karşılaştıracağım... Bundan sonra fazla aralık vermemeyi düşünüyorum... Neden mi? ''... duygularınızı kağıda dökmek sizin daha sakin ve huzurlu hayat sürmenize yardımcı olabilir. Kariyeriniz, aileniz, ev hayvanlarınız veya geleceğe dair hayalleriniz…Ne hakkında olursa olsun yazı yazmayı deneyin.'' diyor bir sitede... Hangisi mi? Gidip göreceksiniz link'ten :). [13 Eylül Tarih'li Günün Önerisi Başlığı... Sayfa hergün değişiyor galiba... Kalıcı linkini blamadım ne yazık ki :).] Zaten yazı yazıyordum ama böyle bir destekleyici yazı görmek iyi oluyor...

Aynı sitede ayrıca uyku düzeni ve piskolojik durumun ilişkisiyle ilgili birkaç bilgi de veriyor... Şu anda uzuun uzun uyuyorum... Ne rüya görüyorum, ne de uykudan keyifle uyanıyorum... Sürekli uyuymayı tercih ediyorum. Sitede de dediği gibi ''Uykularınız düzenliyse genellikle ruh sağlığınız da yerinde demektir. Aşırı uyku ya da uykusuzluk, ruhunuzun derinliklerinde bir sorun olduğunun göstergesidir. Rüyalar ise geleceğinizle değil, geçmişinizin derinlikleriyle ilgilidir.''. Her ne kadar De Ja Vu'lara gerekçe olarak gördüğüm rüyaları düşündüğümden bu geleceğinle değil dediğine inanmasamda...[Aslında bi De Ja Vu'ların listesi ve nedeniyle ilgili bir beyin fırtınası yazısı yazmam lazım ama bazı bilgilerde isim vermesem bile üzülüp, üzeceğimden daha olgun bir zamana daha uygun bir ''konspetle''[:D] diyerekten sonraya bırakmayı tercih ediyorum. Not: Bir ara Bambi'de konsept yazısı da yazmam gerekiyor galiba :D ne dersin paşa?]

Bu aralar neler ettim neler yaptım yazı dizime başlamadan önce başlığa bakıp ne yazmak için burada olduğumu hatırlamakta yarar var. Başlıkta da hisedildiği gibi bu aralar bazı sözlere takıldım... Bazı edebiyat sitelerinde vs. gezdim birkaç şarkı sözü, deyim vs. sonrasında... Sonra orada bazı deyimlere takılıp kendimce yorumlar getirdim... Orjinallerini hatırlayamıyorum ama hala aklımda kalan 2 tane var...

  • Geçmiş geleceğe ''yenilmek'' zorunda... Acısı, tatlısıyla bir his bırakmak kaydıyla!
  • Artık devir değişmiş; şimdi kazığına sağlam ''eşşek'' bağlama devri herhalde...
  • Herşeye sahip olmak isteyen elindekini de kaybediyor... [Bu aslına sadık...]
  • Önemli olan ne dediği değil, ne demek istediğidir. (İçerideki Adam-The Inside Man, Yön: Spike Lee.) [Bir başka Blog'dan seçmeler arasından]

Ayrıca 13 Eylül tarihi itibariyle Belkıs Özener'in Yeşilçam şarkılarını edinmiş bulunuyorum... Şarkılar ''aslına sadık'' şekilde hatta bazı yerlerde üstteki yazılardan birini alıntı yapmama fırsat verecek kadar replikleriyle birlikte sunulmuş durumda... Bu üstteki sözler gibi, bu şarkılarda şu anda kendimi iyi hissetmeme yardımcı oluyor...

Tabii ki bir de o kadar 13 Eylül dedik ya, bir doğum gününü daha atlattık... Normal zamanlarda hiç umursamayan insanların sanki çok birşey yapmış gibi D.G.K. harfleriyle kısaltılacak biçimde samimiyetsiz sözlerini az miktarda alıp atlattık... Fakat, ne yazık ki, bazıları o kadar şuursuz ki işi düşünce olayın üstünden gün geçtikten sonra dahi hatırlatıp bir isteğim vardı yardım eder misin diyorlardı...

Bu aralarşunu not etmekte gerekiyor diye düşünüyorum. Sakin'den Denek Hayatım'ı dinlemekten keyif alıyorum... ''... bu tren devrilir, bağırır bu raylar o sahte, o kart düzene! ...''diyorlar şarkılarında...

Şarkı bana şu anda 275km hıza çıktığı söylenen hızlı tren fikrinin daha önce gösteriş için onlarca insanın hayatına kast etmesine neden? dedirtiyor... Varlığının sebebi de aynı şey... Ankara İstanbul Hızlı Tren seferi ve meydana gelen kaza...

Tunç

Pazartesi, Eylül 10, 2007

Bugün...

Bugün çok güzel birkaç şey yaptım...

Aynı geçtiğimiz hafta sonu yaptığımız gibi... Hafta sonu Volkan İlhan ve Ben kamplı olacak şekilde Ballıya gittik, biraz tırmandık, uğraştık ve Pazar günü Sedat ve Baki abinin katılımıyla Biraz Buzul eğitiminde gördüğümüz Palanga ve Prussikleme ile ilgili biraz çalışma yaptık.... Dürüst olmak gerekirse Pazar günkü program sadece ögleden sonraydı... Akşam kampta kalan ekibin diğer kamp yapan birkaç kişi ile iyice muhabbete dalıp biraz geç yatması sebebiyle pazar günü biraz yarım kalmıştı...

Hafta sonu için aldığımız duyumlara göre İstanbul'da hava biraz bulutlu vs iken Ballı tam tadında, havasındaydı... Bu da Kartal dahi olsa ev civarında yağan sağanak yagmur yüzünden Ballı'ya gitmekten vazgeçmemek gerektiğini hatırlatmalı ilgililere... Ben bu kadar güzel bir havayı bir daha, bir daha görmek isterim vallahi...

Uzun süredir Windows'umu yenilemeyi düşünüyordum... Artık bir Vista kullanıcısıyım ve oldukça beğendim kendisini... Abim, ben hafta sonu evde yokken oluşan boşluğu iyi değerlendirip beni haftalar öncesinden uyara uyara oluşturduğu bir yedekleme politikası sonrasında bilgisayarımı temizleyip Vistayı kurmuş...

Vista kullanım açısından oldukça göze hoş gözüken, eski türevlerine göre oldukça kullanışlı bir yapıya sahip... Belki yavaş oluyor, belki çok üşenilen bir geçiş süreci oluyor ama Vista bence gördüğüm kadarıyla keyifli bir işletim sistemi... Sanki bir Flash oyunu oynar gibi akıcı ve eğlenceli kullanımı var... Resim albümleri, müzik albümleri vs için dosyalama ve dosyaların ikonlanması çok güzel... Tabii bu işin sadece görsel, işitsel kısmı daha taze kullanıcı olarak performans konusunda çok anlamadığımı da kabul ederek birşeyler yazmamayı tercih ediyorum... Ancak XP'den hatırımda kaldığı kadarıyla daha seri çalışan bir durumda...[Vista'nın taze olduğunu da burada göz önünde bulundurmak gerek...]

Neyse işte... Vista yüklenirken bilg.daki birçok dosya da kaybolup[zamanla ortaya çıkacak tabii ki istediklerim; yedeklemeyi unutmadım] gitmiş durumda, ileti geçmişi, alınan dosyalar vs hepsi belli belirsiz yerlere gittiler, iyi de oldu. Bende bu vesile ile bundan sonra arşiv tutmamaya karar verdim... Hatta arada msn listemi de biraz daha* temizledim... Herkese tavsiye ederim, dogru düzgün selam bile yazmayan arada sırada işi düştükçe birşeyler soranlar yüzünden listenizde koskoca kuru bir kalabalık oluyor... Tabii arada bazı arkadaşlarınız selam yazıp, halini ahvalini anlatıp, sorup soruşturup sizi utandırıyorlar ama yapabilecek birşey yok, kurunun yanında yaşı'da arada yakmak gerekiyor...
*[Msn liste temizli 3 ayda bir düzenli yaptığım bir etkinliktir... Sürekli temizlediğim halde temizlemeden temizlemeye listemdeki kişilerin sayısı 1'er 2'şer artıyor... :)]

Bir başka ilginçlik ise Reklamları görememem... Kendi sitemdeki reklamları düzenleyeyim dedim ama baktım ki yaptığım düzenlemeler işe yaramıyor... Sonra baktım ki Turgut'un sitesinde de yok, arama yapayım dedim Araba arattım yine birşey göremedim ve bu ilginçliğe şaştım kaldım... Kısa zamanda düzelmesini umuyorum, ya da eksik olan eklenti neyse kısa sürede keşfetmeyi... Hayırlısıyla olur inşallah... :). Buradan Mühendislerine sesleniyorum demeyi de unutmamak gerek, nerede bu mühendisler, nerede hizmet :P
Yenilenme işlemi sırasında bir sürü kayıtlı link'i de kaybettim ki bu sebeple eğer düzenli takip ettiğim bir sitenin sahibi iseniz kısa bir süre için sizden özür diliyorum... aklımda kaldığı kadarıyla birçok siteye elbette giriyorum ama artık hiçbir link'i elimin altında tutmamaya karar verdim... Böylece masaüstü, Mozilla veya yer yer kullandığım İnternet Explorer kalabalık bir görüntüye sahip olmayacak... Zaten bisiklet ve haberler ve diğer ilgi alanlarıyla ilgili linkler hafızamda kullandıkça yer ediyorlar...

Neyse işte, bu hafta Turgut gibi blog
[http://turgutbaykas.blogspot.com/] yazmaya özendim, şu oldu bu oldu, şöyle oldu böyle oldu, aman iyi oldu tarzı blogculuk yaptım :). Ayrıca Armutlu Y.adasında Gökhan ile birlikte yaptığımız bisiklet turu ile ilgili raporu biraz erteleyip yerine Flickr albümüme[http://www.flickr.com/photos/tunc_demir] Foto-Roman yapmaya karar verdim... İlk Foto(Şekil1: Google Earth yardımıyla rota tanımı) bu olmak kaydı ile 40'ın üstünde seçme foto ile aklıma gelenler ile turu özetledim... Raporuna kadar idare eder herhalde...

Tunç

Cumartesi, Eylül 08, 2007

Geri Dönüşüm...

Geçenlerde Karfur diye okunan alışveriş merkezlerinin Maltepe'deki yerine gittim. Orada plastik kaşık, çatal, bardak vs. gibi aslında benim daha önceleri almış veya edinmiş olduğum ama annemin çöpe layık gördüğü Dağ'da, kamp'ta mutfak malzemesi olarak kullandığım malzemeleri görmeye gitmiştim. Giderken kısa bir minibüs yolculuğu yapmıştım... Bu yolculuk sırasında perdeye asılı bir rozet birkaç gündür aklıma gelip duruyor... Neydi ki? neler anlatıyordu ki ben böyle takılıyorum? Keşke minibüs yerine bisikletimle gitseydim, biraz gezinti olur, 2 zincir hamlesiyle Karfur'un bisiklet parkına koyardım, bu kadar da takılmazdım... değil mi? Yoksa kafamdaki soruların açığa çıkmasında bir sorgu mu oldu bu küçük rozet?

Gördüğüm rozette geri dönüşüm işareti ve pembe renkli, sık sık görmeye alışık olduğumuz bir şekil[aynı zamanda bir organ ama yanlış anlaşılmalara da oldukça açık olabileceğinden bu değerlendirme daha uygun :) malum pornografi kültürü gittikçe yaygınlaşıyor...] vardı... Neyse işte... Benim merak ettiğim o şekilin ifade ettiği şey acaba geri dönüşümlü müydü? İfade edilmek istenen şey bu muydu? Benim açımdan durum neydi? Bu duruma ''geri dönüşüm neydi?'' deyince kendi cevabımı verebiliyorum...

Geri dönüşüm, cam, karton, teneke vs. gibi bazı maddelerin tekrar kullanılabilmesi, çevreye zarar vermeden, daha doğru bir şekilde uzaklaştırma yöntemi olarak aklıma geliyor. Bunun yerine ise çöpe atıp ne olursa olsun, bana ne diyip umursamamak var. Eğer birşeylerin geri dönüşümlü olup olmadığını düşünüceksek bunlardan hangisinin gerçekleştiğine dikkat etmek gerekiyor sanırım...

Kafamda bu garip sorguyu tamamiyle unutmamak ve şimdilikte daha kolay aklımdan çıkarabilmek için en iyi yöntem sanırım buraya not etmek... Şimdilik bu kadar... Biraz dostlarla görüşüp dertleşelim değil mi?

Tunç


07.09.2007'de saat 17.50 civarı bu yazı yollanmıştı, ancak internet probleminden dolayı ancak şimdi yollayabiliyorum... çevirmen notu :P

Cuma, Eylül 07, 2007

MSN'den... Bir Semt

Arasıra msn'den birşeyleri alıp bazen isim değiştirerek bazen de böylece ekliyorum.... Bazen konuştuğum birşey yazmalara sebep oluyor bazen direk konuştuklarım buraya not oluyor... Onlardan biri... Bana birçok şey ifade ediyor, hatırladıkça şu anda yüzümü güldürmese de ileride yüzümü güldüreceğine inanıyorum... Buyurun buradan bakın.

Bu kişiyle tüm konuşma geçmişinizi görüntüle
*
Turgut:
saol ya
Tunç:
sen sagol :D çok erken olmasın olum cidden :D hava kararsın biraz, :)
Turgut:
17:50 ile gelirim o zaman yenikapıya uğruymoş o :6:30 da görüşelim
Tunç:
olum çok erken yok mu bir sonrası?
Turgut:
sonrası geçe kalır, sen geç gel ben kadıköy ün deli kızlarına takılırım
*
Turgut (16:39):
ee tuncum
Tunç (16:39):
ee ee e :D valla nolsun be abi? :D
Turgut (16:40):
demek beni yalnız çekemiyon ha
Tunç (16:41):
:D orada mı kaldın... seni 3 başıma bile çekemem turgut... biraz zayıfla öyle gel... sen agır oturaklı usuturplu adamsın... benim gibi hoppalara zıpırlara uymazsın...
Turgut (16:42):
çakı gibi adamsın niye öle diyon, ayrıca mühendis sin
Tunç (16:42):
sie :D
Turgut (16:42):
ayrıca jeofizik mühendisisin aşağı doğru baktın mı yerin 7 kat altını görürüsün
Tunç (16:44):
o konuda haklısın lan :D ama aşşagı bakmak ayrı seni çekmek ayrı...
Tunç (16:44):
mesela söyle... öbür ucunda ben baglı olsam, atlar mıydın bir buzul catlagına yine de?
Tunç (16:44):
sen kaç kilosun ben kaç kiloyum... :)
Turgut (16:45):
atlardım tabi cehenneme yalnız gitmek istemem, birlikte yanalım demi
Tunç (16:45):
hehohi... bende bıcakta var ama :D hem bilmez misin? çakı gibi adamım... hemde lazer kesimli isviçre çakısı :D
Turgut (16:45):
demek beni ölüme terk edeceksin ha
Tunç (16:46):
terk etmek? bırakıp gideceğim[gitmek yazmakla ortaya çıkıyor asıl ifade etmek istediğim]? atacagım kurtulacagım oglum :D
Turgut (16:46):
dostu düşmanı tanıyoz msn sayesinde
Tunç (16:47):
yaa öyle... dost dediğin msn'den belli olur zaten... sen git sinemalara ugraşla... sonra msn'de 2 tıkırtı yaptık yetmiyor mu? de... yemezler dostum 90*[burnu havada smiley...]
Tunç (16:47):
biz o msn tıkırtılarını kısa günde kaç kişiyle yapıyoruz biliyor musun?
Turgut (16:47):
bilmiyorum kaç
Tunç (16:48):
ohoo 5 diyim sen anla 10 :D
Turgut (16:48):
niye angut muyum ben, 5 i niye 10 anlıyorum
Tunç (16:48):
yok aslında turgutsunda... kafiyeli oldu[çok istiyorsan ki istemiyor tabii ki!] o da olur :D
Tunç (16:49):
bunu yazalım len birimiz bloga güzel bi konusma oldu uzun süredir, yine, ilk defa :) ...[daha bir saçmalık bulamadım galiba eklemeye kesmişim :D]
Turgut (16:50):
yaz kardeşim
Tunç (16:50):
tamam :)
Turgut (16:54):
tuncum 17:50 ye biniyorum, 6:30 da seni kadıköyde görmeyi umut ediyorum
Tunç (16:55):
tamam dedik ya :)
Tunç (16:55):
sen kızlarla takıl diye yine geç kalacağım, belki bir vefalısını bulursunda arkadaşından vs bizde nasipleniriz...
Turgut (16:56):
vefa ne ?
Tunç (16:58):
istanbulda bir semt işte... ne olacak ya?

İşte bu kadar... aslında yazılabilecek bir sürü şey daha geliyor arkasından... Turgut bu konuştukça konuşuyor geveze herif...

Tunç
Daha iyi olamaz mıydı? diye bir şarkı var, aklıma sürekli o geliyor... ''Hani diyor ya; sözü hiç uzatmadan ...'' daha iyi olamaz mıydı?

Salı, Eylül 04, 2007

Risk Alabildiğin Kadar...

Yine Aladağlara, yine Güneyine, bu sefer Kaldı Buzuluna eğitim amacıyla gittik... Bunun sonucunda 28Agst.-02 Eyl 2007 tarihlerinde Buzul eğitimini almış bulunuyorum, göz göre göre bir buzul çatlağına atlayıp altında 20-30 metre görünen, artı görünmeyen ...(?[belirsiz bence]) bir mesafeye daldım, neyse ki arkadaşlarım emniyetteydiler... İnsanın bu kadar güvenebileceği arkadaşları olması çok güzel birşey... Prusikleyip tırmandım istasyon kurulduktan sonra... Bu şekilde bana güvenip buzula atlayan Volkan'a da teşekkür ederim... Buzda, Eğimli Buzulda yürümeyi, İp birliğinde yürümeyi, Buzuldan adam kurtarmayı ve Buzul Tırmanmayı[Top Rope; üstten emniyetli] da tecrübe ettiğimiz bir eğitim 3 güne çok keyifli şekilde yayılmıştı...

Bunun üstüne başka neler oldu neler... Az kalsın dağda güneş çarpmasını tecrübe ediyordum, burnum yandı, kıpkırmızı yüzümde dekor oldu, dudaklarımın kenarı kupkuru oldu, çatladı vs vb... şu anda galiba rezil haldeyim. [Tabii ki fotolar yakında flickr'da olacak :). Link] Bir buzuldan nasıl gürp! diye ses çıktığını çok yakından duyup ''ölücek miyiz len?'' dedim. Hatta bunun üstüne gece vakti inanılmaz bir buzul göçmesi sesiyle uyandık. ''Lem korku filmi gibi bir eğitim'' sözü Devrim tarafından dillendirilip benim tarafından da mevzuya çok uygun görüldü... Tabi bu sesi duyup ertesi sabah yine buzula çıkacak olmak ilk başta baaaayaa bi yusuflatmadı değil :D.[Yusuf neticesinde ve tabii ki ameliyat politikam[DAG'lı arkadaşlardan ögrendiğim Dağ'da Tuvalet Politikasının kibar telaffuzu :).] nedeniyle bağırsaklarımın yeteneklerini tecrübe eden tüm arkadaşlara, ve çadır içinde tecrübe eden Çağlar, Alper ve Volkana özürlerimi iletirim :). Ama aldığım tepkilerden de gururluyum inkar etmiyorum! ehehe :).]

Ayrıca buzul eğitimi ile ilgili diğer arkadaşların değerlendirmelerini okurken bir söz çok hoşuma gitti. ''Risk alabildiğin kadar mutlu olursun, özgürsün!'' Bu söz gerçekten doğruydu. Sonuna ''seni mutlu etmeyen risk kadar da özürlüsün!'' demek dahilinde...

Neyseki beni üzecek riskler alan birisi değilim. Eğer böyle birileri varsa allah kolaylık versin! Ne demişler; insanlar istediğini, emek verdiğini hakeder... Elbette otobüste radyodan kulağıma gelen sözdeki gibi
''herkes hakettiği gibi yaşıyor...''

Ben mutlu olmak istiyorum, onun için emek verip riskler alıyorum. Hepinize böylesini tavsiye üstü tavsiye ederim.

Bu duruma uyan şarkılar da aklıma takılanlar arasında zaten; ''Özlem Tekin; Dene'', ''Şebnem Ferah; Korkarak Yaşıyorsun''. Artık hangi şarkıya blog yazdığımı düşünmek isterseniz, buyurun :).

Tunç

Yayın Başlığı: Herkese Duyurun :P

Başlık yazıyla çok alakalı değil, Blogger'ın Başlık açıklama yazısıyla biraz laf ebeliği... Gelelim konuya; Bir video ve düşündürdükler...